Güneş Sistemi Dışında Bizden Birşey: Voyager 1

Voyager-1-heliopaus1-1024x800

 

Dün akşam, ki kendileri cuma akşamı oluyorlar, klasik hafta sonu vaziyetine geçerek, akşam ev halkı yattıktan sonra film izleyeyim dedim. Sabun köpüğü ne izlerim diye eşelenirken, star trek’leri buldum. Bir Starwars hayranı olarak oldum olası, Startrek’leri pek de beğenmem. Ama hadi izleyeyim dedim, ne yapayım starwars’ları ezberledik artık.

Startrek bildiğiniz üzere 23-26.yy arası dünya federasyonu denen bir yapının, enterprise isimli gemisi ve karıştığı doğa üstü hikayeler üzerine kurgulanmıştır. Kirk klasik Amerikalı, Spock volkanlıdır ama ekibin gerisi de yönetmenin ya da startrek’in yaratıcısının  (Gene Roddenberry) fikri olarak, evrensel bir harmoni içinde(!) her millettendir. Sulu koreli ya da japon ya da çinli, Chekov Rus gibi. Hatta Kirk bir emir verince, rus ya da ispanyol aksanı ile gelen cevap bana oldum olası tuhaf gelmiştir, çok ütopik bulmuşumdur. Sanıyorum öylesi bir dünyanın hiç bir zaman olamayacağını düşündüğüm için. Ama gene de tüm insanlar adına ilginç şeyler de olmuyor değil. Mesela bunlardan bir tanesi Voyager 1.

Voyager 1, ben 3 yaşındayken yani 1977 yılında fırlatılmış. Amacı güneş sistemini incelemek olan bu küçük araç (robot diyemiyorum, çünkü otonom değil), görevini tamamlamış olmasına rağmen hala sistemleri çalışıyor ve hala uzayda oldukça yüksek bir hızda ilerliyor. Geçtiğimiz aylarda (aman hangi ay diye sormayın, zaman kavramı bende bir tuhaf bu günlerde) internetten takip ettiğim bilim ve uzay dergilerinde, voyager1’in güneş sisteminin sınırında olduğunu ve hala ilerlediğini okumuştum.  İlginç gelmişti. Zira güneş sisteminin bir sınırı olabileceğini hiç düşünmemiştim. Ama varmış, net bir çizgi olmasa da.

Her zaman söylerim, evrenin en küçük parçası da en büyük parçası da aynı şekilde çalışıyor. Bir atom, manyetik alanı ve çevresinde dönen elektronları ile ama aynı zamanda manyetik alan sahıbısı bir yapıdır. E gezegenler de öyle değil mi? Ya da yıldız sistemleri. Ama burada önemli olan manyetik alan.

Hani güneşte patlamalar olur da, televizyonlardan ya da internetten duyarız: “Manyetik Fırtına yaklaşıyor” diye. GPS’ler ya da elektronik aygıtlar sapıtabilir diye de uyarırlar. “E iyi” deyip hayatımıza devam ederiz.  Elbette devam ederbiliriz çünkü dünyanın manyetik alanı bizi bu fırtına da koruyor, cozurdamıyoruz. Yolumuza gidiyoruz. Bu manyetik alan güneş ve güneş sistemi içinde geçerliymiş.

Güneşin, ya da güneş sisteminin de bir manyetik alanı varmış ki bu na güneş sisteminin sınırı olarak yaklaşmak da mümkün. Dış uzaydan gelen etkiler bu yapı sayesinde güneş sistemine fazla yaklaşamayıp, dönüp giderlermiş.  Bu sayede tıpkı bir  sabun köpüğü balon var olmuşta bizde o baloncuk içindeki ufak bir gezegende yaşayabiliyoruz.  Yukarıdaki resme bakarsanız: oradaki koyu mavi alan işte o baloncuk. Dışındaki açık mavi fırtınalı alanda, heliosphere.  Güneş sistemi baloncuğunun, savurduğu parçacıklar alanı. En dışı ise yıldızlar arası, interstellar alan.  Demek ki güneş sisteminin sınırından bahsedebiliriz.  Voyager 1′ de işte ara alanda. Bu alanda çok fazla radyasyon ve parçacık olduğu için bilim insanları uzun zamandır voyager 1’in bu alana girip girmediğine emin olamamışlardı ama şimdi emin olmuşlar ve bu gün açıklama yapmışlar: “Voyager 1, interstellar” demişler.  Hani bir uçak kalktığında “bilmem ne: airborn(e)” derler ya Amerikan filmlerinde, onun gibi.  Biz ne diyoruz: “Voyager 1, güneş sisteminin dışına çıktı”.  Evet uzun bir cümle oluyor ama ne yapalım. 🙂

Voyager 1 aşağıdaki resimde görülüyor.  722 kiloluk, bir prob. Uzayda, boşlukta çalışıyor ve yol alıyor. Hala fotoğraf gönderebiliyor mu bilmiyorum. Üstünde de bir altın disk var.  Bu diskte, eğer başka canlılar bulursa diye, fotoğraflar, sesler, müzikler kaydedilmiş.  Star Trek’lerden bir tanesi de bunun üzerine. Şimdi hangisi hatırlamıyorum ama, o filmde, dünya dışılar, voyager’ı bulurlar ve onu çok geliştirirler. O da yaratıcısını aramaya başlar gibi bir hikayesi vardı.

voyager1

 

166529main_disc[1]

Altın bir disk var var olmasına da, üzerinde de her dilden “merhaba mesajları” da var.  Ve malesef salak bir türkçe de var.  Kim olduğunu bilmediğimiz ve hiç bir zaman öğrenemeyeceğimiz birisi uzaya merhaba derken, “Sayın türkçe bilen arkadaşlarımız, sabah şerifleriniz hayır olsun” diye lafa başlamış.  “Ulan uzayda Türkçe konuşan mı var armut. ”  diye kızmakta mümkün aslında ama sanki, Amerika’da yaşayan bir imam cuma hutbesi için lafa girmeye çalışıyor da birisi bu sesi kaydetmiş gibi. Yok böyle değilde gerçekten bir türk uzaya bu mesaj gitsin diye kaydetmişse sesini…. sözün bittiği yer. Küfür etmek bile kifaytetsiz.

O diskte kayıtlı türkçe sesi dinlemek isterseniz buyrun: http://voyager.jpl.nasa.gov/spacecraft/audio/turkish.au