Robot ve İnsan

Bilgisayarların içinde kesin hayaletler var. Yoksa bir bilgisayar neden her açılışında farklı şeyler yapsın. Programlama ve kod değil mi bu, hep aynı şeyleri yapması gerekmez mi? Yapıyor işte.

Geçen gün akşam gene eskilere dönüp Irobot izliyordum. Sabun köpüğü bir film bu, tam gece saatlerime uygun. Bu filmde geçer “makinenin içindeki hayalet” kavramı. Zaten bu tür uyduruk filmlerin içinde hep ilginç bir fikir vardır. Benim onları izlememin sebebi de büyük oranda içinde geçen bu tür fikirleri yakalamak oluyor. Asıl ilginç olanı ise “makinenin içindeki hayalet” kavramının doğru olabileceği. En bariz örneği hepimizin kullandığı dijital araçların sanki kendi kafalarına göre işler yapıyor olduğu.

Bilgisayarım mesela. Her sabah açarım okula gelince, her sabah farklı bir şey olur. Bu farklılık genelde şifre yazma ekranında karşıma çıkar. Bir bakarım klavye ingilizce olmuş, bir bakarım türkçe olmuş. Uzun günler boyunca türkçe açılır, bir gün kafasına eser ingilizce açılır. Hiç bir sebep falan da yok.

Bilgisayarlar neden kafalarına göre davranır? Nihayetinde windows değil mi bu? Tüm windowslarla aynı kod çalışmaz mı? Bu kodlamanın aynı sonuçları doğurması gerekmez mi? Öyle olmuyor işte. Bunun başlıca sebebi içine yüklediğimiz yazılımlar ve bunların sistemin kodlamasında değişiklik yaratmaları. Gerçi soru gene aynı kalıyor; yazılımların asıl kodda yaptığı değişiklikler doğrultusunda farklılaşan şeylerinde hep ama hep farklı kalması gerekmez mi? Klavye, açılışta ingilizceye dönüşüyorsa her gün ingilizceye dönüşmesi gerekmez mi? Arada sırada kafasına göre türkçeye dönüşmesi nasıl açıklanır?

Bu sorunun cevabını elbette bilemiyorum zira, ne bilgisayar ne de yazılım uzmanıyım. Mutlaka mantıklı bir açıklaması da vardır diye düşünüyorum ama bilemiyorum. Sadece mantık yürütüyorum. Ama mantığım ister istemez hayal gücüme de dokunuyor (dokunmalı da zaten). Hayal gücüme dokununca da, kafasına göre iş yapan bir şeyin zeka sahibi bir birey olabileceği düşüncesi aklıma geliyor. Elbetteki insan-birey değil ama belki çok ama çok zayıf anlamda bir birey olma durumundan bahsetmek gerekebilir. Bu durumu insanla benzetim kurarak açıklamak belki mümkün olabilir:

İnsan zeka sahibi bir varlıktır. Zeka verinin işlenmesini sağlar. Söz konusu veri de beş duyumuzdan elde ettiklerimizdir. Zeka bu verileri işler ve bir sonuca vardırır. Bu veriyi saklar, kaydeder ama aynı zamanda verileri nasıl işlediğini, nasıl bir yol izlenirse bu sonuca varıldığını da kaydeder yani bir algoritma oluşturur. Yaşanan hayat boyunca karşılaşılan pek çok durum pek çok sorun da zeka tarafından ele alınıp çözüldüğünde her durum için pek çok algoritmalar oluşturmuş demektir. İlginç olan ise söz konusu bu algoritmaların özgün oluşu yani kişiye özel oluşudur. Bir başka deyişle algoritmalar bireyseldir. Hatta daha da ileriye giderek bu algoritmalar yığınının insanın kişiliğinin büyük bir parçasını oluşturduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır.

Bilgisayarlar yada kullandığımız akıllı aletler de aslında bir algoritmalar yığınıdır. Bir düğmeye basınca ne olacağı, hangi işlevin yerine getirileceği bellidir. Bunu, yazılımcı tarafından tasarlanmış sisteme yerleştirilmiş bir algoritma düzenler. Sistem ise bu algoritmaları kullanarak işlevini yerine getirir. O halde yazılımcı tarafından sisteme yerleştirilmiş algoritmalar o yazılımın kişiliğini belirler demek yanlış olmayacaktır. Örneğin windows’un bir kişiliği ya da macOS’in bir kişiliği vardır.

Eğer algoritmalar kişiliği oluşturuyorlarsa, bilgisayar ile insan arasındaki fark nedir? En nihayetinde bilgisayarlar da insanlar da algoritmaları kullanarak var olurlar. Bu sorunun cevabı yaratıcılıktan geçer demek mümkün olabilir mi?

İnsanlar yaşam süreçleri içinde pek çok algoritma oluştururlar. Bunu yaratıcılıkları sayesinde yaparlar. Makineler ise yazılımcının içine yerleştirdiği kadar algoritmaya sahiptirler. Elbette bir gün, gelişen teknoloji ile birlikte yazılımcı makinenin içine insanın 100 yılda yarattığı algoritmalardan daha fazla algoritma koyabilecek bir duruma gelebilecektir. Bu durumda süper bir makine elde etmiş olabiliriz ama genede hala aynı tıkanık nokta aşılmış olmayabilir mi? yaratıcılık.

Bir bilgisayarın belirli bir durum karşısında sahip olduğu milyarlarca algoritma arasından en doğru olanı seçip uygulaması mümkündür ama ya bahsi geçen durum eldeki milyarlarca algoritmanın hiç birisi ile çözülemeyecek durumda ise ne olacaktır? Bilgisayar içinde var olan algoritmanın şu parçası ile öbür algoritmanın bu parçasını birleştirerek işin içinden çıkabilir mi? İnsan, o algoritmanın burasını, diğer algoritmanın şurasını alıp, birleştirip, durumu uyum sağlatarak kullanabilir. İşte bu yaratıcılıktır. (gerçi yaratıcılığın da deneme yanılma ile öğrenilebilen, algoritmaları oluşturulabilen bir yapısı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Eğer yaratıcılık da algoritmik bir yapıya sahipse mühtemelen çok üst düzeyde karışık bir yapısı olmalı ve bilgisayarlar tarafından günün birinde çözülüp kullanılabileceği gerçeğini de göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.)

11:45 Yemek vakti geldi ve yemeğe gittim. Üniversitede olmanın güzel tarafı da bu; aklımdaki bu fikirleri yemekte hoca arkadaşlarıma açtım ve uzun uzun da tartıştık, konuştuk.

Bir örnek üzerinden yürüdük. Dedik ki; benim 43 yaşına kadar oluşturduğum algoritmaları ve hafızamı aynen bir makineye aktarsak, bu makine de eli, yüzü, boyu kısaca herşeyi aynı olan bir robot olsa ve benim şu an yanımda oturuyor olsa neler olur üzerinden yürüdük. Mesela masanın üzerindeki şu limona baksak aynı şeyi mi düşünürüz bu kopya robotla? diye başladık. Konuyu daha ilerletince de örnek yaratıcılığa doğru gitti.

Tamamen aynım olan robotla elimize seramik kilini alınca aynı şeyleri mi yaratırız diye devam ettik. Neyi yaratacağımıza nasıl karar verdiğimiz yani tetikleyicinin ne olduğu, aynı tetikleyicinin robotla ve benle aynı etkiyi yaratıp yaratmayacağı üzerine konuştuk. Hadi dedik, benim kopyam olan robota ve bana “bu güne kadar hiç yapmadığın türde bir form inşa et dense ne olur, robot bunu yapabilir mi?” üzerinden konuştuk. En nihayetinde insanın da çalışan bir mekanizma olduğu, robotun da çalışan bir mekanizma olduğu (yani iki çeşit robot olduğumuz) fikri öne çıkmakla beraber,  insanın tüm anılarını, birikimlerini yani algoritmalarını taşıyan ve kopyası olduğu asıl insanın duyguları konusu da bir başka soru işareti olarak ortaya çıktı. “İnsan robotun duyguları var, tamam ama mekanik robotun duyguları olabilir mi?” sorusuydu bu.  İnsanın duygularının ne olduğu yani bir tetikliyecinin tetiklediği hormanal bir response’tan başka bir şey olup olmadığını tartıştık.

13:30 Yemekten döndüm.

Eğer duygu bir tetikleyici karşısında yükselen bir hormonsa, aynı etkinin mekanik robot için olup olmayacağı üzerine tartışırken, aslında mekanik robot için bu tip bir duygu mekanizmasının gereksiz yani kullanışsız olacağını düşündük.

Yani uzun lafın kısası, uzun bir zaman süreci sonunda, çok gelişmiş bir teknoloji ile yaratılmış, milyonlarca insanın hafızası ve algortimaları yüklenmiş bir robotun insandan ne farkı olacağı sorusuna çok kolay bir cevabının olmadığını anladım.

4 Mayıs 2017
Ankara’nın Beytepesi

Yorumlarınızı Bekliyorum...